18 Eylül 2023 Pazartesi

Narsist Dolu Sülalede Aklı Başında(!) Tek Kişi Olarak Anneyi Korumaya Çalışmak

Yıllar sonra yeniden merhaba. Buralarda çok şey değişmiş. Sistemin üzerinden yazı yazmak dışında bir şey yapmıyorum ama oturum açtığımda "çerezlerle ilgili uyarı koy" tarzı bir bilgilendirme geldi. Onunla başlayayım: Hesap sahibi olarak yazma eylemi dışında ekstra hiçbir şey yok. Müsaade varsa başlıyorum.

Çocukken bir şeylerin farkındasın ama tam olarak ne olduğunu anlamıyorsun. Zaten anlatmıyorlar. Hem kendilerince akıl sağlığımızı korumak istiyorlar hem de bir çocukla kim dertleşir ki? Ancak biliyorsun işte, bir şeyler yanlış.

Hem de öyle bir yanlış ki, olaylara içinden değil de dışından bakarsan suçlu yok. Herkes kendi hayatında bir şekilde var olma savaşı veriyorken ipin ucu kaçıyor ve olay kendi mutluluğunu başkasının acısında aramaya dönüyor. 

Son yazımdan bu yana geçen zamanı kısaca özet geçeyim: Mezun oldum, işe girdim, askere gittim, daha güzel bir işe girdim ailemle rahat rahat ekmek elden su gölden yaşıyorken küçük bir aile toplantısında karar alındı.

Oğlum, hiç kız arkadaşın yok, bir çaban da yok, acaba bu rahatlığa alıştığın için mi diye düşündük. Senin haberin yok ama bizden yaklaşık 30km uzakta, yatırım olsun diye küçük 1+1 ev aldık. Acaba oraya gitsen, her şeyle sen ilgilensen, böyle zor diyerek belki hayatına birisini almak istersin. Ayrı eve çıkmak istiyordum ama kafadan maaşın yarısını kiraya vermek istemiyordum. Çözüm kendisi geldi. Kabul ettim.

Ömrümde bu kadar huzurlu olduğumu hatırlamıyorum. İşim de evden çalışmalı, mesai saatim yok. Bana verilen işi son tarihten önce yaptığım sürece ister ilk gün ister son gün yapayım kimse karışmıyor. İsteyince yatıyorum isteyince uyanıyorum. Canım ne isterse yiyip içiyorum, nereye istersem gidiyorum. Maaşım çok değil. Asgari ücretin yaklaşık iki katı ancak benim gibi birine fazla fazla yetiyor. Eğlencelerim düşük bütçelidir.

Böyle güzel gidiyorken bir telefon. Babam: Oğlum, annenle biraz ciddi kavga ettik. Biraz sende kalsam olur mu? Tabi baba ne demek. Yatağımda sen yat, çekyata geçerim. Olmaz öyle, orası senin evin. Peki.

Çok az şey paylaşır zaten. Bildiğimden ne olduğunu sormadım. Birkaç gün sonra iş toplantısı var diye evden çıkıp anneme gidip konuştum. Aldatıldığından şüphelenmiş, güçlü sebepleri var ama tam bir kanıt yok. Bununla ilgili konuşmaya çalışırken olaylar patlıyor, sakinleşmek için baba bende kalıyor da. Bir ay!

Sonra tekrar eve dönüyor ben de biraz nefes alıyorken fazla zaman geçmeden aldatmanın kanıtı geliyor. Kendisinin yarı yaşında evli bir kadınla. Buraya dürüstçe yazıyorum çünkü bunu başka bir yerde dile getiremem. Adama aldattığından çok yakalandığı için kızdım. Asla onaylamam orası ayrı. Da işte, yakalanınca sadece ikisi değil ortak tanıdık kim varsa bir şekilde ailenin iç işlerine dahil oluyor. 

Ardından annem diyor ki, ya bir insan kendisinin yarı yaşında evli birisiyle olması için hasta olması lazım. Baba da: Evet hastayım, ailemiz için uzmanlardan yardım alalım. 

Orada anlıyoruz ki baba narsist. Lütfen beni sosyal medya gönderilerinde üç madde eşleştirip de hemen tanı koyan tiplerden sanmayın. İki yıl süren bir araştırma ve çözüm arayışından bahsediyorum. 

Bu iki yılın sonlarına doğru baba seans başı o kadar parayı vermeyi saçma bulup bıraktı. Anne devam etti. Kısa bir zaman diliminden sonra yine benzer olaylara dönünce annem eh artık yeter diyerek boşadı ancak içi de haftalarca kan ağladı. 

Bu süreçte ben de babamla komple yer değiştirdim. Annemin en ağır dönemlerinde yanındaydım. Kırk yıla yakın süren bir evliliğin her aşamasını ilmek ilmek inceledi. Demek ki bu yüzdenmiş. Bunlar zaten böyle yaparlarmış. Gerçekten de öyle oldu diye diye sadece bana anlattı. Kırk yıl diyorum. Şiştikçe şiştim. Dinlemekten bıktım da kadın yaşamış. Bir şey diyemem ki.

Zaman zaman çok dolduğumda arkadaşlarımla paylaşmaya çalıştım da milletimizin hastalığı; dinlemek yerine kendisinin de ilgili en yakın anılarını çok daha önemliymişçesine anlatması tutkusu yüzünden pek devam etmedim. Zaten dert dinlemekten patlayacak hale gelmişim. Kaçarken daha fazla dert dinliyorum.

Babanın anneye bıraktığı acı hafiflemeye başlayınca eldeki bilgiler ışığında baktık ki neredeyse herkes bu kişilik bozukluğuna sahip. En çok acıtanı da kendi annesinin öyle olması oldu.

Özetle bu tip insanlar ben merkezcil, empati yoksunu, kibirli, onaylanma peşinde olan insanlardır. Kendine kurban olarak seçtiği kişilerin yaşam enerjisini emmeyi, onların bir şeyle mutlu veya başarılı olmasını engellemek için ellerinden geleni yaparken de etrafa çok iyi gözükür. Kurban ses çıkartır, dik durursa da etraftan "şeker gibi insan yahu yapmaz öyle şeyler" gibi sözlerle hiç destek bulamayıp tek başına kalırlar. Hatalı olduklarını asla kabul etmezler. Sinir krizleri geçirilmesi onları mutlu eder. Mantıklı bir şekilde oturup konuşulmaz. Eleştirildiğinde de çocuk gibi küsüp mesafe koyup "onsuzluklarıyla cezalandırırlar"

İşin üzücü tarafı böyle olmayı onlar seçmiyor. Çocukken artık ne yaşıyorlarsa bilinçaltında böyle olmaları gerektiği işleniyor ve belli bir yaştan sonra da artık geçmiş olsun. En son destek aldığımız kişi düzelme ihtimali yüzde iki demişti. Eleştiriye kapalı birisine yaptığının yanlış olduğunu nasıl anlatabilirsin ki?

Annem de tam bunların istediği türden. Aşırı duygusal hep son sözü söylemek ister, yola sokmak ister bağırır çağırır kendisine zarar verdiği ile kalır. Aslında bütün bilgilere sahip ama duyguları bunları uygulamasına engel oluyor.

Aslında son zamanlarda güzel idare ediyordu ama bugün anneanneme gittik. Yine tuzağına düştü ve bunu da geç fark etti. Duygu patlamasının geleceğini anlayınca işimiz var diyerek çıktık. Arabada ağlamaya başladı.

Etrafındakilerin düzelmeyeceğini biliyorum. Hepsi artık kocaman insanlar. Ben de annemi güçlendirmeye çalışıyorum. Süreci idare ederken yaptığı yanlışları söylüyorum. Bir taraftan acı çekerken bir yandan da oğlundan azar yemek hoşuna gitmiyordur ama başka ne yapabilirim bilmiyorum.

Boşanalı yarım yılı geçti. Bu kadar süre boyunca dinleyip dinleyip içimde birikenleri kendimce sağa sola serpiştirerek azaltmaya çalıştım fakat havuz problemi misali dolduran musluk boşaltandan fazla olunca da buraya yazma vakti gelmiş diyerek biraz (evet biraz) içimi döktüm. 

Ağzıma geldiği gibi yazdım. Sonuna kadar okuduysan tebrik ederim. Benzer karakter bozukluklarına sahip bir ilişkin veya arkadaşlığın varsa yorumda buluşalım. Belki erken teşhis ederiz de hayatın kurtulur. Diğer türlü acı dolu bir hayat seni bekliyor ve tekmeyi basabilecek finansal gücün de yoksa hapisten farksız bir yaşantın olur.

İnsanları düzeltmek bizim işimiz değil. Ya düzgünü gelsin ya da hiç gelmesin.

Biz de bozuk olabiliriz. Yapıcı eleştirileri dinlemekte fayda var diyerek bitiyorum.  

24 Mart 2017 Cuma

What offends people in 2017? Being exist.

Öncelikle merhabalar. Bugün yazacaklarım az çok kafamdaydı lakin başlık ne olsun diye otobüs camından dışarı bakarak düşünürken bu cümle zönkedenek geldi bir anda. Çevirisi şöyle sanırım : "2017'de insanları ne gücendirir? Var olmak."

Kısa yazacaktım ama, sıkılıyorum, ofiste iş yok, en son yaptığım program test aşamasında, sonra da kullanacaklar. Dört bine yakın ürünü, sisteme görselleriyle yükleyecek. Türkiye'deki internet altyapısının sıçık olduğunu da hesaba katarsak, işlemin gerçekleşmesi saatler sürer. Bu hususta da (internet altyapısı) derdim büyük ama konum bu değil.

Mezun olmuş, işinde gücünde, sonrasında da goygoyunda bir insanım. Empati yaparsam ben saçmalıyorum, kendim gibi düşününce de etrafımdakiler geri zekalı. Boşluktan neyi tabu edineceklerini şaşırmışlar.

Üniversiteye başladığımda, zaten hali hazırda yıllardır yapıyor olduğum bir sportif etkinliğin kulübüne kaydoldum. Girdiğim seneyi ortaya koyup iki sene öncesi ve sonrası, o beş yıllık skalaya ait grup çok iyiydi lan. Mizahımız, tempomuz, her şeyimiz. Eğlencesine giriştiğimiz rotada neredeyse rekora dokunacak bitiş süresi vardı. O güzel insanlar otobüslere binerek ya memleketlerine ya da nerede ekmek yiyebileceklerse oralara gittiler.

Canımı sıkan konuyu daha akıcı anlatabilmem için bir flashback yaptırmam gerekiyor. Öncesinde de kafamı yapımı anlatan bilgi :  İsim ve yüz hafızam o kadar iyi değil, insanları özellikleriyle bağdaştırmam gerekiyor, bazen müstehcen kaçabiliyor ama anca öyle hatırlayabiliyorum. " Ensesinde et beni olan Ahmet'ti " tarzı bir şekilde hatırlanmak rahatsız ediyorsa ya benimle muhatap olma, ya da kendine en az ekstra bir meziyet kat ve bunu göster ki kaydedilme şeklin " Origamici Ahmet " olsun mesela.   Neyse bu kadar benden konuştuğumuz yeter. Biraz da benden konuşalım. Beam us up Scotty!

İkinci yabancı dil derslerinden birisi, aynı isme sahip iki kız var, isimleri Hayriye değil ama olsun diyeyim belki görürler de başıma iş açılır. Hiç uğraşamam, Hayriye iyi, çiftetelli üçlüsünün son kalesi. Bunlarla standart seviyede sohbetim var, hafızaya kaydedebilmem için gözlemliyorum neleri var diye; karakter olarak fabrikasyon kızlar yahu, şapşal kedi video paylaşımı, instagram stalklamaları, AutoTune olmasa hapşırırken nasıl ses çıkartmasını gerektiğini bilmeyecek sanatçıların(!) magazin hayat takibi, survivor falan. Beden yapısı olarak  birisi nispeten dolgun, diğeri kupkuru.

Birkaç hafta sonra konuşurken bana "Hayriye var ya.." dendi, zihnimde iki siluet canlandı, "hangisi, sıfır beden olan mı?" diye sordum. Zanned
ersin, cebren ve hile ile aziz vatanın bütün kalelerini zaptettim. Bütün tersanelerine girdim. Bütün ordularını dağıttım. Gaflet ve dalalet ve hatta hıyanet içerisindeyim. Beam us back Scotty.

Hangi tarafa hak verirsiniz bilemem, savunmalık bir şey de yok. Yani, örneğin koşarken isteğe bağlı olarak deve kuşu gibi dizi geriye doğru kırarak koşabilir misiniz? Benim kafam da böyle çalışıyor, ne yapayım.

İşte aynı muhabbet daha dün bu spor kulübünün whatsapp grubunda oldu. Birisi benimle tanışmadığını iddia etti, geriye dönük yokladığımda aklıma gelen tek bilgi (kaydeden beynime tüküreyim, ama o var sadece) birisinin bacak boyunun normalden uzun olduğu. Belki de değildir diye -ki değilmiş, olsa iyiydi- isim vermeden sordum. Tahmin edebileceğiniz üzere, ben yine cebren ve hile ile...

Hem bu bilginin asıl muhatabı olan kız, hem bunun sevgilisi, gruptan özelden yardırıyor. Konuyla alakasız birisi de :

"Dostum iyi geceler, uzun mesajlarında çok az imla hatası gördüm. Diğer insanlara kıyasla, kulüp başkanlarından da güzel tane tane yazıyorsun. Sadece bunu farkettiğimi ve tebrik ettiğimi söylemek isterim. Bu arada o kızdan çok hoşlanan var sanırım görüldüğü üzere, işin zor gibi "

yazdı. Bireysel görüşü için müteşekkir olmam ayrı konu, içimin fesatlığı dışında bir de sulandığım anlamı çıkmış iyi mi? Akıl mantık hiçbir şey almıyor, böyle yaklaşmaya çalışan erkek de, buna tav olan kadın da kısırlaştırılsın oğlum. Üremesinler, insanlığa yazık.

+ Hey yavru çok acıdı mı?
- Cennetten düştüğünde canım di mi, yav he he.
+ Eöömm, o zamaaann, bacak boyun x santim mi?
- Evlen benimle, bacak boyum kadar çocuğumuz olsun!

Bir güzellik görürsem, onu rahatsız etmeden manzaranın keyfini çıkartırım. Aşırı güzelse, bir anlığına dikkatim dağılır, hemen toplanırım.  Ama ne olursa olsun, beynimi erekte edemeyenin (yarı dolgun Hayriye gibi) bedenine koşmam.

Saygılarımla.

19 Mayıs 2015 Salı

Amelie

Yıllar önce "Karanlık Satırlar" adlı bir rap şarkısında duyduğum ama asıl nereye ait olduğunu bilmediğim parça YouTube Mix'de karşıma çıktı. J'y Suis Jamais Alle. Favorilere eklerken yorumlar gözüme takıldı herkes şiddetle öneriyor. Bir projeyi tamamlamışım, son staj raporları, bitirme projesi için makaleler, on iki sayfalık çeviri işi, Almanca sözlü sınavı, yemişim hepsini kendime iki saat ayırıp filmi izleyim dedim. Oturduğum yerde internet altyapısı rezalet olduğundan yarım saat de indirme sürdü.

Güzel film gerçekten, çok ince detaylar var, kendimi bulduğum film öyle kolay kolay denk gelmez. Requirem for a dream sevmedim mesela, arkadaşımın şiddetle tavsiye ettiği Enter the void'i de. Ama bunu izlemeyi bitirdiğimde salonda sırt üstü uzanmış usul usul ağlıyordum. Sağ gözümden daha yoğun şekilde yaş aktığını fark edip biraz sola döndüm, bunu benden başka yapan var mıdır acaba, "madem açtık duygularımızın baraj kapaklarını, iki göz de eşit temizlensin" Böyle bir şey yaptığının farkına varınca da devam edemiyor insan. İçimde neler neler birikmiş durumda annem-babam tatilde, kardeşim kendi arkadaşlarıyla yazlıkta beni rahatsız edebilecek, bu halimi görebilecek kimse olmadığını bildiğim halde 3-4 dakikadan uzun sürmedi. Prostat sadece işemekle ilgili değil galiba, duygularda da başgösterebilen bir rahatsızlık.

Sonra kendimi düşündüm biraz, bugüne kadar sevdiğim kişileri nasıl sevdiysem önce kendimi "niye reddetsin ki" sorusuna cevap olmadığına inandırıp gidiyordum, olmadığını görünce bu sefer de iyice gözlemleyip en ufak belki de yaptığının farkında bile olmadığı hareketler yüzünden kendimi geride tutuyorum, kalbimin ayarını sikeyim. Misafirlikteki sıcak su ayarı gibi, ya Antartika soğukluğunda ya da volkan sıcaklığında.

Kafamda birisi var aslında. Uzun süredir tanıyorum yani iki buçuk yıl kadar, ilk tanıştığımda tam kafa dengi ama biraz daha güzel olsa keşke diyordum, bunu dedikçe güzelleşti gözümde, şimdilerde düşünmeden duramaz oldum. İşlerimi yapmama engel değil ama sürekli aklımın bir köşesinde. Şu sıralar yurt dışında, yazın sonuna doğru dönecekmiş. 4-5 parmak kısa benden, videodaki gibi bir şey yaşamak istiyorum. Tamam kapı olayı o kadar ayarlanamaz ama kalanı... olmaz mı be?

CK

2 Eylül 2014 Salı

ZeytinliRakFest 2014

Yaz okulu bitmiş tek dersten bütünlemeye kalmışım. Derken ailem arabayı deposu dolu halde ve bana bir miktar para bırakarak bir haftalığına tatile gitti. Arabanın konsolunun fotoğrafını çektim ve facebook hesabımda paylaştım.

Canı sıkılıyordu evde tek başına kalmış gencin. Neredeyse her şeyi vardı ama bunu paylaşacak arkadaşları yoktu. Fotoğrafı gören "facebook" arkadaşları, görselin altında hiç umursamadan yorum yazıyordu. İlk yazan grup bir önceki Marmaris gezisinde beklentileri karşılayamamıştı. Chrome'unun ilk sekmesini bildirim görebilme amacıyla bıraktı, birasından bir yudum aldı ve diğer sekmelerde zaman öldürmeye çalıştı. (Hikayeleştirmek zor yahu.)

Bir müddet sonra uzun zamandır görüşmediğim arkadaşım irtibata geçti. Askerliğini yeni bitirmiş Zeytinli'de Rockfest varmış. Beraber gitmeyi önerdi. Üç aşağı beş yukarı bir hesap sonucu biletimi alsa, yol çadır benden olsa maliyeti ikiye bölmüşüz gibi olacaktı. Zaten karlı çıkacak olsam organizasyon yapar para gömmeye çalışırım. Anca sefillik, kanca sefillik çekmeye razı yola çıktık.

İlk gün takındık tasma gibi bilekliği, kilitliymiş çıkmazmış fazla çekmeyinmiş. Verirken söyleseydin daha makbule geçecekti be görevli kardeşim. Baktım kangren yapacak, elle de çekemiyorum parmaklarım acıyor. Çadır kazığını yandan geçirdim, var gücümle asıldım. Kumaşa zarar vererek kan dolaşacak kadar gevşetebildim anca, ötesi olsa sahte bileklik muamelesi yapıp alandan atacaklar.

Girişte anlamadığım bir olay var yazmak isterim: Üst baş aranır, hap, çakı, bıçak, silah vesairelere el konulur ve desteklediğim bir olaydır. Güvenliğin görevi güvenliği sağlamak sonuçta. Ama; çadır ekipmanı olarak kazıklar var. Bir karış uzunluğunda parmak aralarına Wolverine gibi geçirip katliam yapabilirsin. Gerçi giriş çıkışlarda her görevliye biraz "parlak" bakıp. Bugün kim mıncıklayacak beni diye sorarsan tedirgin olup kısa kesiyorlar aramayı. Üç dört sefer arka ceplerime bakmadılar. Gerçi bir şey de yoktu. Valla.

Yıllar önce beş dakikalığına muhabbet edip o kadar sürede çözümleyemediğim kara kuru bir kız mesaj attı çadırın var mı diye. Kullanıyorum dedim nerde dedi festivalde dedim kimlesin dedi bir arkadaşımlayım dedim çadır kaç kişilik dedi üç dedim geldi kuruldu lan!

Şansıma rastgele dolaşan feminist birisi bu yazıyı okursa kusura bakmasın, beni bu kadar uzun konuştuğumda dinleyecek bir insan yok hayatımda. O yüzden buraya kamyon kamyon kelime döküyorum.

Bir insan güzel ve salak olur görsellik için iki üç günlüğüne idare edersin. Çirkin ve kafa dengi olur yersin içersin yüzersin muhabbet edersin. Ama iki olumsuzluk aynı anda olunca elinden kaza çıkmasın diye kasılır durursun işte. Paragrafla olmaz madde madde yazacağım.

* Uyanık olduğu her saniye konuşmak.
* Her konuda yanlış bilgiye sahip olmak ve doğru olduğuna diretmek.
* Önce can sıkıp sonra "sıkıyorum biliyorum" diyip yine de devam etmek.
* Otuza yakın olduğu halde bileklik kalmadı diye -18 yazılılardan denk geldiği için öyleymiş gibi davranmak.
~İki boş bira bardağıyla denizden su alıp benim dibimde kumdan kale yapmak mesela...
* Başka birisiyle konuşurken zorla ve ısrarla dahil olmaya çalışmak.
* Dönüş yolunda iki kişi uyuyor diye slow müzik açıp arabayı çok sakin kullanmaya özen gösterirken ben, gördüğü her şey için bağırmak:
- ŞERİT DEĞİŞTİRECEKSEN KAMYON GELİYOR, gerçi zaten görüyorsundur. AAA SÜT KARDEŞLER ÖYLE İSİM Mİ OLUR EHİHİ amblemi de mor fonda beyaz inek, milkadan mı özendiler acaba, BU YOL ÇOK GÜZEAL!

Daha da uzar gider yazdıkça sinirleniyorum ama yazacağım galiba. İlk defa uyurken de çirkin olan kız gördüm, tuvalete gider yarım saat çıkamaz. Makyaj yaptığı da yok. Uygun fiyata kahvaltı yapabilmek için anlaştığımız yerde bağıra çağıra iki sefer kekikli zeytinyağı getirtip. Çay için "şunla şunu harmanlayın müşteri dolar taşar burada" diye personele akıl veriyor. Kırıntıları silmeye gelen personele "ilk defa burada görüyorum müşteri kalkmadan masa temizleyeni hayret yani". Yemeği bitirmişiz muhabbet ediyoruz kirli kalmasın diye gelmiş siliyor ne gitti ki zoruna? İlk başta ima ederek laf anlatmaya çalıştım anlamıyor. Gümbür gümbür giydirmeye başladım "aşkolsun yea". Şaka yaptığımı zannediyor ciddi yüz ifadesi, sert ses tonu, hiçbir sözünü sallamamak, daha ne yapılabilir ki? 

Son gece, kabin tuvalet içime sinmiyor ben yürüyecem cami benzinlik bir şey bulup girerim diye kaçtım. Oldukça iyi huzur depolanmış halde geri döndüm dönmesine de damarlarındaki kan oranı alkol oranının altında kalmış bir grup toplanmış bizim çadıra yakın bir yerde anıra anıra eğleniyorlar telefondan şiirler okuyorlar doğaçlama şarkı söylüyorlar. Başta çok uyuz oldum, sonra yanımdaki kuru fatmanın sesinden daha iyidir diye alışmaya çalıştım. İki kere de iyi gülmemi sağladı keratalar saat gecenin dört buçuğu olsa da. Sağolun len son dakika rengi kattınız hayatıma. Uykusuzluk nedir ki, geçti gitti bile.

1- Çok uzun şiir faslının sonuna doğru Neyzen Tevfik'in Mecnun şiirini okumaya başladılar "Yürü be ehli endamını göreyim Sensiz geçen gecelerin ecdadını sikeyim" diye başlar. Uzaklardan çok gür bir ses geldi : Sana internet veren GSM'in operatörünü sikeyim.

2- Birisi şikayet etmiş güvenlik geldi ama laf anlamak için fazla alkollüler. Adam sakinliğini çok başarılı şekilde korurken doğaçlamaya başladılar. Hatırlamaya çalışıyorum, tahmini olarak:

Seni mi gönderdiler bizi susturmaya Özgür abi
Ama susamayız son günümüz ve kafamız kıyak
Yarın iş güç peşinde olcaz bırak bizi Özgür abi
Gelsin kendisi söylesin kimse o dalyarak

Küfürü sevmem ama aşırı doğal ve beklenmedik bir güzellikte oturduğu için kahkaha attım.

Toplamda iyiydi be, dönüş yolunun son iki saati, ilk olarak kuru fatmayı bıraktığımız için iyiydi.
Yolumu uzattım ama değer. 
Oldukça yüklü hatıra kaldı bana. Herkes kendine iyi baksın. Eyvole!

CK

24 Ağustos 2014 Pazar

Rüya Gibi Marmaris Tatili

Müzisyen bir arkadaşım var. Üniversiteden bu sene mezun oldu. Yaz okulunun bitmesine bir gün kala aradı. Pazar günü Marmaris'te havuz başı parti varmış bu ve ekibi de çalacakmış orada. Okuldan çık gel takıl, bizim evde kalırız, beraber döneriz gibi finansal açıdan hoşuma gidecek cümleler kurdu. En yakın saatte Pamukkale Turizm'in otobüsü kalkıyormuş ondan aldım bileti.

Ödediğim paranın yarısını ikramlarla geri aldım zaten dondurma-su-kahve-bisküvi-kraker. Koltuklardaki tabletler de fena değil. Biraz oyun oynadım, Planes isimli pixar animasyon filmini izledim. Tsubasa'dan bir bölüm koymuşlar topu ayağına alıp şut çekmesi üç buçuk dakika sürüyor. Her şey iyi hoş da anlamadığım bir olay var: Otobüslerde klima olayı sıkıntılı. En soğuk ayarda en güçlü üfletme gibi bir huyları var kaptanların. Yap kardeşim yirmi iki derece orta seviyede üflesin, fıstık yeşili havlumu omzuma koymama gerek kalmasın.

Dona dona ulaştım Marmaris'e. Cuma öğle saati on altı dereceden kırk dereceye geçiş zor olsa da buluştum bu arkadaşla. Gitarist'in işi varmış, klavyeci izin alamamış sorunlar sorunlar. Klavyeci yok da, bir gitarist var , repertuarı farklı çalışması lazım süre az vesaire. Umrumda değil gerçi, ne gruptayım ne de menejerleriyim. Eğlenmek için oradayım, bilgisayarı da getirdim ki Pazar gününe kadar çözüp göndermem gereken yüz civarı soru vardı, iki akşamda hallederim diye düşünüyordum.

Cumartesi günü çocuğun annesi ev işi yaparken içeriye kurduk ekipmanları, bateri her yeri kapladı zaten, bas ve elektro gitarcılar da bir köşeye sindiler evde bam güm tıss kıyamet kopuyor, yeni elemana hızlıca öğretmeye çalışıyorlar. Derken telefon çaldı. Oldukça ünlü bir mekan (damsız almıyor o derece) o gece çalacak grup bulamamış. Denize düşmüş bizimkilere sarılıyor.

Evden bir hışım fırlandı para kazanılacak umuduyla. Bas gitar alınmış elektro alınmamış iki kişi geri döndü onları aldı. Bu arada içerdeki davulun zilleri yokmuş, yirmiye yakın aradık adamları duymadılar ya da açmadılar. Onlar geldi biz gittik arabayla zilleri almaya. Kemik kadro olmayınca gece boyu çalınması gereken yetmişe yakın şarkının yarısı bile yoktu elemanlarda. Toplandık geri döndük. Karanlıkta mayoları giyip denize girdik kör kör yüzdük.

Pazar sabahının köründe kalkıp yapmam gereken soruları dört saatte bitirdim, ben bunları yaparken müzisyenler toplandı salonda. Daha bir şey çalışamadan telefon geldi neredesiniz diye. Bunlara saat onda demişler bizimkiler de gece sanmış. Çocuğun annesi çıldırdı bunlar çıkasıya kadar küfür etti, gittiler, kırk beş dakika daha devam etti sövmeye. Gitmedim tatil günü şafakta uyanıp çalıştığım için başım ağrıyordu. Annesi kahvaltıya çağırasıya kadar yattım. 

Domates peynirden daha çok sitem yedim. "Bu çocuk hep böyle, hiç sorumluluğu yok beni dinlemiyor sen konuşsan..." Yav teyzem ağaç yaşken eğilir bilmez misin, nasıl bükeyim yirmi üç yaşındaki çocuğu? "Yüksek lisansa da başvurdu ama bursları araştırmıyor, sen bilgisayar okuyorsun bilirsin interneti baksana karşılıksız burslara..." İçinde bilgisayar olan her işten anlamak zorundayız mühendisiyiz ya hani! "Benim numaramı kaydet seninkini de benim telefona, sana ödev, her gün bakacaksın nereye hangi tarihte başvurması lazım..." Bi sorsana önce şu hayatta kendin için neyi her gün araştıracak kadar ciddiye aldın diye.

Bu cevapları yüzüne karşı söyleyemedim tabi, içime atıp atıp olur bakarız falan dedim. Yüksek lisanslarla ilgili biraz araştırıp haftada bir kere falan ararım aynı cümleleri farklı şekillerde söyleyip kapatırım. 

Ama önce ülser olmamam için içimi bir yere dökmem gerekiyordu. Bitti.

CK

23 Ağustos 2013 Cuma

Gezi'ye gittim, okul yalan oldu, ailemle aram bozuldu

Haziran 3. Pazartesi. Finallerin başlama tarihiydi. Okulda eylem yaptık, ertelensin diye. Biri çıktı "Akademik takvime uymak zorundayız ama bu sınavlara girmemiş olanlar için ilk üç gün geçerli olmak üzere kurtarma sınavları yapılacaktır." dedi.  İlgili günlerde sınav yapacak olan hocalarla konuştuk, zorluk seviyesinin yüksek olmaması için.

Dönem boyunca en Atatürkçü geçinen hoca kurtarma gününde şu sözü söyledi: "Direnişe gidiyoruz diye izin istediniz sahillerde yanıp geldiniz." Neyse ki en ön sırada değildim, yoksa saldırırdım kesinlikle. İşin ilginci verdiği sözü tutan tek hocamız Tunuslu yabancı birisiydi. Sınav zaten kolaydı ve bol bol ipucu verdi sınıfa.

Gelelim Haziran günlerimin nasıl geçtiğine; sınavdan çık atla otobüse meydana git bağır-çağır-yumruğu havaya kaldır. Son otobüsle eve gel. Bilgisayarın başına otur. Ehliyet, anahtar, küçük bir ilk yardım kiti. Tüm sosyal medya, zello vesaireden ulaşabileceğim noktalarda yardıma ihtiyacı olan insan var mı diye sabaha kadar nöbet tut.

Vakıf üniversitesinde orta karar bir öğrenciyim, en iyi finalim 25 geldi bu sene, üç dersten kaldım. Ortalamam bir üst sınıfa geçmeye yetmediği için kafadan bir yıl uzadı. Benim için sorun değil, okumasına okurum da parayı veren ailem olduğu için pek hoş karşılanmadı bu durum. "Gamsız yetiştirseydiniz o zaman" diyemiyor ki insan.

Yaz okulundan sonra 20 iş günüm vardı zaten, 30 Ağustos sağolsun 19'a düşürdüğü için stajım kabul edilmeyecek. Sırf evde durmamak için işe gidip geliyorum. Seneye de part time bir iş bulurum. Zaten evde olduğum her dakika ders çalışmıyorum. Okul dışındaki giderlerimi karşılayım yeter.

Kalın sağlıcakla, gerisi bi şekilde hallolur zaten.

CK

7 Kasım 2012 Çarşamba

Karar Almanın Tarihi Yoktur

Bir arkadaş grubum var. Daha doğrusu bir kaçı sabit diğerleri durmadan değişiyor. Ve de aramızda ayıp lafı olmaz. Kim ne düşünüyorsa, ne yaşamışsa olduğu gibi anlatır diğerleri de derman olmaya çalışır. Olamazsa en azından dinlemiş olurlar. Bazen sadece söylemek de rahatlatıyor insanı. Ama sorun şu ki çok sık bir araya gelemiyoruz. İki görüşme arasında bir şeylere en çok kafasını takan, en çok dolan kişi benim galiba. Ya da hepsinin gizli blogları var onlar da benim gibi rahatlıyor. Hiç düşünmemiştim bunu bak. Kendime not : bir dahaki buluşmada sor bunu

Son muhabbetimizde konulardan birisi cinsellikti. Konuşurken fark ettim ki m.basyonu istediğimden değil alışkanlıktan yapıyormuşum. Ekim ayının sonuna doğru gerçekleşmişti bu konuşma. Bir hafta uslu durabilecek miyim diye deneyim dedim kendimi. Durdum da. Kasım ayı boyunca da gitmeyi düşünüyorum. Belki fesat zihnimin durulmasına da yardımcısı olur. Bu arada küçük bir ipucu, sabahları yataktan kalkmadan önce bir miktar sakinleştirmeniz gerekiyorsa kendinizi derin bir nefes alın ve tutabildiğiniz kadar tutun. Bir yerde otuz saniye yeterli diye okumuştum ama ben bir dakikaya yatın tutuyorum. Garanti olsun.

Kirli bir paragrafı geride bıraktıktan ve bunun için sizden özür diledikten  sonra... Bir karar da az önce kahve içerken  aldım. Programlama derslerimizin birinde proje yapmamız gerekiyordu, sessiz sakin duran bir kıza beraber yapalım dedim olur dedi. Daha elimi bir şeye sürmemişken halletmeye başladı her şeyi. Bir de neler yaptığını bana rapor ediyordu. Çok dokundu lan. Azarlasa, bağırsa çağırsa pişkin pişkin sırıtırdım belki. Ama bu şekilde hiç olmadı. Fincanın içine baktım, tavana baktım. "Rab şahidim ve yardımcı ol, eksikliklerimden birini daha kapatacağım" dedim ve diktim tepeme. Garip bir sakinlik var üzerimde. Hoşuma gitti.

Demek istediğim odur ki; bir karar almak için yılbaşını, pazartesiyi, aybaşını, güneş tutulmasını falan beklemeyin. Alın o kararı. Bir de inanç durumunuz nedir bilemem ama yalnızken aklınıza gelen herhangi bir şey için dua edin. Belki ulaşır yetkili makamlara, en kötü kendi kendinize konuşmuş olursunuz ve yalnız olduğunuz için kimse bilmez. Kendisiyle konuşanlara deli diyenlere bakmayın siz. Kendisi hayırlı bir şey düşünemeyen insanlar düşünenleri karalamak için çıkardı öyle bir lafı. Çoğu sığırdır, kalanlar da bu sığırlar tarafından kabul görülmek için söylerler.

CK